Hani bazen kalabalık bir grubun içinde bile yalnız hissedersiniz ya? Sarı Yağmur'daki, hiç ama hiç öyle bir his değil. Bildiğiniz hem fiziksel, hem de duygusal bir yalnızlık var Sarı Yağmur'da. Ainielle isimli kasabanın yalnızlığı, anlatıcımızın yalnızlığını tetikliyor adeta. Evler çoktan terk edilmiş... Bunun üstüne bir de oğlunuz, kızınız gibi eşiniz de trajik şekilde hayatını kaybediyor... Geriye ne kalıyor? Yalnızlığa gömülüp, kendi ecelini beklemek.
Konusu itibariyle insanı depresyona sürükleyebilecek bir kitap Sarı Yağmur. Ancak buna rağmen o kadar güzel yazılmış ki, "oooooof" diyerek bir kenara da atamıyorsunuz. Bu adam karla başa çıkabilecek mi? Yemek bulabilecek mi? Peki ya isim takmaya bile yeltenmediği köpeği ne olacak? İşte bu ve benzer soruların yanıtlarını alabilmek için bile olsa okumaya devam ediyorsunuz. Sarı Yağmur'larda kaybolup, sonra bir an kendinize gelip, ardından yine karanlıklara gömülüyorsunuz...
Tanıtım Yazısı:
Ama birden sabaha karşı iki-üç sularında nehirden hafif bir esinti geldi, pencere ve değirmenin çatısı aniden yoğun, sarı bir yağmurla kaplandı...Sonbahar yağmuru tarlaları eski altın rengiyle, yolları ve köyleri tatlı acımasız bir melankoliyle örtmek üzere dağlara geri geliyordu..Şafak vaktine kadar, güneş bir kez daha ölü yapraklara ve gözlerime düştüğünde, bunun her sonbahar takvimleri, mektupların ve fotoğrafların kenarlarını, değirmenin ve kalbimin terk edilmiş çarklarını ağır ağır çürüten yağmur olduğunu anlamıştım..
Son dönem İspanyol edebiyatının en gözde yazarlarından Julio Llamazares, Pirene Dağları'nda terk edilmiş bir köyün öyküsünü anlatıyor. Köyde kalan tek kişinin, yaşlı Andres'in ağzından. Bir başına yaşayan Andres, gerçeklik duygusunu yitirmemek için hem geride kalan kendi yaşamını, hem de eski dostların anılarını yeniden yaşıyor. Belki de kendini adım adım yaklaşan ölüme hazırlamak için.
Buradan satın alın; Sarı Yağmur - Julio Llmazares
Bu kitapla ne içilir: Rakı
Bu kitapla ne dinlenir: Kelly Clarkson - Cry
0 comments:
Post a Comment