Geceyarısı Çocukları'nı okurken düşündüklerimden bazıları: Salman Rushdie Bridget Jones'un filminde oynamamış mıydı? Orada uyuz bir adama benziyordu sanki? E o zaman nasıl bir espri yeteneği bu? Hindistan'a ne zaman gidebilirim acaba? Gidersem yerel halkın arasına karışma, başıma büyülü bir şey gelmesi şansım yüzde kaçtır? Marquez'le Rushdie tanışıyor mu acaba? Bu bölümü bitirip uyusam uykuya kaç saatim kalıyor acaba? İşi ekip kitabı mı bitirsem..?
Hiç bir şey beklemeden, Salman Rushdie'yi merak edip de The Satanic Verses'ı bulamadığım için "Geceyarısı Çocukları'nı okuyayım bari" diyerek başladığım bu kitaptan inanılmaz etkilendim. Hindistan, şimdiye kadar bir damla bile ilgimi çeken bir ülke olmadı açıkçası. Şimdiye kadar yollarımın kesiştiği insanların da etkisiyle pis, karmaşık, neyin ne olduğu belirsiz; hayattan baymış, şımarık, zengin insanların kendini atıp 1-2 ayda zen'e ulaştıklarına dair kendilerini kandırarak döndükleri bir yer gibi geliyordu bana. Rushdie'nin insanın aklını alan, büyülü bir şekilde kaleme aldığı Geceyarısı Çocukları'ndaki Hindistan ise hiç (ama hiç!) böyle değil.
Rushdie'nin Hindistan'ı tuhaf ama sevimli insanlarla, batıl inançlarla, insanın burnunun büyüklüğünün kaderini belirlediği olaylarla dolu. Hindistan'ın bağımsızlığının ilan edildiği gece dünyaya gelen, bu nedenle de bir anda ülke çapında meşhur olan ana karakterimiz Salim Sina, hikayesini anlatmaya ta babaannesi ve dedesinin tanışmasından başlayınca "of, yandık şimdi" dedim kendi kendime. Geceyarısı Çocukları'na sıra gelene kadar bayacağım diye düşündüm. Ancak Rushdie'nin esprili, içten ve oraya buraya büyülü gerçekçiliği serpiştirdiği yazısı sayesinde 300 küsür sayfa okuduğumda ne kadar zaman geçtiğini hissetmemiştim bile!
Geceyarısı Çocukları'nda bambaşka bir Hindistan ile tanışmakla kalmayıp büyünün gerçek olduğuna inanacaksınız.
Tanıtım Yazısı:
Salman Rushdie, bugüne kadar pek çok ödüle layık görülen, ülkesinin gerçeğinden beslenerek evrensele açılan eserleriyle çağdaş edebiyatın en önemli temsilcilerinden biri.
Anlatacak öyle çok hikâye var ki, bir sürü, birbirine geçmiş bir hayatlar olaylar mucizeler yerler rivayetler bolluğu, olanaksızla olağanın son derece yoğun bir karışımı! Ben bir hayat yutucusuyum ve beni tanımak için, bir tek beni tanımak için sizin de bütün hepsini yutmanız lazım.
15 Ağustos 1947, geceyarısı saat on ikide, Hindistan'ın bağımsızlığının ilan edildiği anda dünyaya gelen Salim Sina, basında ilgi odağı olup Başbakan Nehru tarafından kutlanır. Ancak bu tesadüf, kahramanımız için beklenmedik sonuçlar doğuracaktır. Zira kendisi gibi aynı saat doğmuş bin çocukla telepati kurmak ve tehlikeleri koku alma duyusuyla sezmek yetenekleri bahşedilmiştir kendisine. Bu yolla içinden çıkılmaz bir biçimde ülkesinin tarihine bağlanan Salim, zaman içinde yol aldıkça modern Hindistan'ın zaferlerine, felaketlerine, trajedilerine ve büyük çelişkilerine ayna olur.
Kadim mitlerin günümüz anlatılarıyla, masalların tarihle birlikte dokunduğu, zengin, eğlenceli ama trajik; aynı anda hem gerçekçi hem de fantastik bir başyapıt, Geceyarısı Çocukları... XX. yüzyılın en iyi 100 romanından biri...
Buradan satın alın; Salman Rushdie - Geceyarısı Çocukları
Bu kitapla ne dinlenir: Tori Amos - Star Whisperer
Bu kitapla ne içilir: Unicorn kokteyli (tarifi burada var)
0 comments:
Post a Comment