Pislik'i okuduktan sonra aklımdan geçen bir düşünce olmuştu; Keçi Dağı'nı okurken de aynı şeyi düşünürken buldum kendimi: "David Vann yazmayı seçmeseymiş çok iyi bir seri katil falan olabilirmiş." Adamı tanımam, etmem haliyle. Önce kocasını, sonra kendisini vurmuş bir üvey anneanne, intihar eden bir baba gibi kısıtlı bilgilerim var hakkında. İki kitaptan çıkarabildiğim kadarıyla bu büyük travmalar ona yetmiş de artmış bile. Damarlarımın içinin yandığını hissediyorum Vann'ı okurken. Yatağımda rahat rahat yatarak okusam da tüm bedenim acıyor. Bu da yetmezmiş gibi kalbim ve beynim acıyor. Bir yandan da hayran kalıyorum kendisine... Acı ve zevk arasındaki o garip çizgide gidip geliyorum yani.
Kitap, bir baba, oğul ve dede ile babanın en yakın arkadaşı Tom'un (ki ismi geçen tek karakter de Tom) ormanda geleneksel geyik avına çıkmalarıyla başlıyor. Silahını hak ettiğin, artık büyüdüğünü kanıtlamak için bir geyik vurması gerektiğinin farkında olan oğul, geyik vuramıyor. Onun yerine bir kaçak avcıyı vuruyor. Adamlar hep birlikte "ne yapsak, ne etsak?" moduna girince olaylar zaten sarpa sarmaya başlıyor. Oğlumuzun da Vann'ın Pislik kitabındaki derecede bir saykoluğa sahip olduğunu da söylemek lazım...
Cesedin yanına varıp ona bakabildim ve bir geyiğin leşine bakmaktan daha fazla rahatsız olmadım. Hatta heyecanlandığımı bile söyleyebilirim.
Vann, bu tek bir olaydan çıkarak, tüylerimizi ürperte ürperte daha büyük şeyleri sorgulatıyor bize. Ana sorusu da şu: NEDEN AVLANIRIZ? Öldürmek, insanın sağ kalmak için mecburen yaptığı bir şey mi mesela, yoksa içine kazınmış bir güdü mü? Öldürmekten zevk almak psikopatlık mı, içgüdüsel bir his mi? Hayvanları öldürmek doğruyken insanları öldürmek neden yanlış? Neden yaşıyoruz? Neden ölüyoruz? Neden "öldürmek" diye bir şey var? Nedir olayımız, ne?! Kalbi sağlam olmayanlar uzak dursun bu kitaptan.
Tanıtım Yazısı:
On bir yaşındaki bir çocuk, Cherokee'li atalarının geleneklerine uygun olarak ilk geyiğini avlayıp erkekliğe geçiş sınavını verecek! Bunu gerçekleştirmek için babası, dedesi ve babasının arkadaşı Tom'la birlikte Keçi Dağı'ndaki aileye ait araziye gidiyor. Ama her şey beklendiği gibi, olması gerektiği gibi gitmiyor... "Drama içimizdeki kötülüğün tarifidir ve son noktası da cehennemdir, cehennemî bir manzaranın tarifidir," diyen David Vann, bu görüşünü romandaki, "Cehennem, geçmeyi reddeden zaman ve onun geçmesini beklemenin çekilmezliğidir," "Öldürmek kadar eksiksiz ve dolaysız bir sevinç yoktu. Sırf bunun düşüncesi bile her şeyden daha güçlüydü," gibi cümlelerle pekiştiriyor.
Bir adrenalin gerilimi içinde okunan kitapta, Kabil ve Habil'den başlanarak dinlerin öldürmeyi teşvik edip etmediği, hayvan öldürmekle insan öldürmek arasında fark olup olmadığı yalın bir felsefe diliyle sorgulanıyor. David Vann, üç günlük bir av hikâyesinde, dünyanın kuruluşundan günümüze kadar geçen sürenin ahlakını irdelerken, bir yandan da erişilmesi güç güzellikteki doğa betimlemeleriyle sanatının doruğuna çıkıyor.
Buradan satın alın; David Vann - Keçi Dağı
Bu kitapla ne içilir: Buz gibi su içilir anca
Bu kitapla ne dinlenir: Talking Heads - Psycho Killer
0 comments:
Post a Comment