Kitabı bitirir bitirmez yazıyorum bu yazıyı. Ağlayacak gibiyim aslında ama yaş gelmiyor gözümden. Şimdiye kadar tanıdığım insanları, hoşçakal diyemeden bir daha göremediklerimi, hoşçakal deyip de yıllar sonra tekrar bir araya geldiklerimi... Oturup yazsam kimi nasıl tasvir edeceğimi düşünüyorum. Ne kadar ağladığımızı, ne kadar da güldüğümüzü birlikte... Hatta bazen, hem de hala, sessizlik içerisinde oturup huzur bulabildiğimizi... Sevip de söyleyememelerimizi... Nefret edip de başımızdan atamadıklarımızı... Önce yargılayıp, sonradan olmazsa olmazlarımızdan olanları...
Dünyanın Sonundaki Ev'de bütün bunlar var işte. Cunningham, bu kitabı Saatler'den 8 yıl önce yazmış. Bence Saatler'in temellerini atan kitap da bu olmuş; havası, dili, hisleri o kadar benziyor ki... Dünyanın Sonundaki Ev'de çocukluk arkadaşları olan Bobby ve Jonathan'ın birlikte geçirdikleri zamanlara, ikisinin de belli bir şeylerden ve biraz da birbirlerinden kaçıp sonra New York'ta tekrar bir araya gelmelerine tanık oluyoruz. Acılarını, hayal kırıklıklarını, seviçlerini, hepsini onlarla birlikte hissediyoruz. Cunningham hikayeyi farklı farklı karakterlerin ağzından anlatıyor; hepsini teker teker tanırken, bir yandan da diğerlerinin gözünden nasıl göründüklerine de şahit oluyoruz.
GoodReads'de bu kitaba yorum yazanlardan biri, "okurken satırların altını çiziyorsanız yeni kalemler alın; hatta bir kutu yeni kalem alın" yazmış. Nasıl da doğru yazmış! Ben de alt çizerim okurken; konumum alt çizmeye müsait değilse de sonradan dönmek için kıvırırım sayfaları. CAN'la bu projeyi yapmaya başladığımızdan beri de kitabı okurken kafamda çalmaya başlayan şarkı olursa onları not almayı adet edindim. Not aldığım defterdekiler ve altını çizdiğim yerler dışında kitabın durumu şu anda resimde gördüğünüz gibi. Bu da Cunningham'in kelimeleri ne kadar ustaca kullandığını açıkça gösteriyor diye düşünüyorum.
Bu kısım biraz SPOILER! olacak ama değinmeden edemedim: hayatım boyunca yazıyla, yazmakla ilgili aldığım tüm derslerde "show, don't tell" diye diye kafamıza kafamıza vurdular. "Gosterin, anlatmayın" diyorlar yani. Yazarları, biraz da bunu yapabilme yetilerine göre ölçüyorum açıkçası. Beğenmediklerim, "soğuk dudak" yerine her seferinde "mermer dudak" diyor mesela. Cunningham ise Bobby'nin ağabeyinin ölümünün ardından nasıl bir ruh halinde olduğunu bir ceketle gösteriyor bize. "Ağabeyinin ceketini hiç üstünden çıkarmıyordu" demiyor, onu tasvir ederken hep bu ceketi gösteriyor bize: "Saçları cereyana tutulmuş bir kuş yuvasıydı. Ayağında çizme, sırtında solmuş kobalt mavisi iplikle işlenmiş bir insan gözü bulunan, deri bir ceket." SPOILER'IN SONU.
Şunu da söylemeden geçemeyeceğim; bu kitap müzik dolu! Hepsi de hikayedeki farklı durumlara, hislere uygun. O nedenle "bu kitapla ne dinlenir?" kısmını benim en etkilendiğim kısımlara göre seçtim.
Tanıtım Yazısı:
Michael Cunningham'ın, Pulitzer ve Oscar Ödüllü Saatler romanından önce yazdığı Dünyanın Sonundaki Ev, iki gençlik arkadaşının, Jonathan ile Bobby'nin çevresinde dönüyor. Dünyanın özgürlük rüzgarlarıyla ayağa kalktığı bir dönem olan '60'lı yılların sonundan başlayarak '80'li yıllara uzanan romanda, sorunlu ailelerden gelen iki gencin istençleri dışında sürüklendiği yol, eşcinsel bir ilişki oluyor. Kendilerinden yaşça büyük ve uçuk, eksantrik, cinsel açıdan sınır tanımaz Clare'in aralarına katılmasıyla da ilişkileri farklı bir boyuta sürükleniyor. Üçlü'nün paylaşmaya çalıştıkları sıradışı yaşam, dönemin esrikliği, New York'un başıbozukluğu, her birinin çocukluklarından getirdiği psikolojik yükler ve dünyayı tam anlamıyla farklı biçimlerde algılayışları, romanın hamurunu oluşturuyor. Bobby'den bir bebeği olan Clare'le birlikte bu iki genç, taşrada yaşayan büyük bir aile olmayı deneseler de yaşamın yasalarına ters düşen bir şeyler vardır... Dünyanın Sonundaki Ev, büyük kentlerdeki yaşamın barındırdığı kırılgan, yoğun ilişkileri öne çıkaran, küçük kentten büyük kente göçen insanları ve ilişkilerini psikolojik boyutuyla ve ruh çözümlemeleriyle yoğuran bir roman.
Buradan satın alın; Michael Cunningham - Dünyanın Sonundaki Ev
Bu kitapla ne içilir: Önce kahve, sonra çay, sonra kola, en son soda (sindirmek için)
Bu kitapla ne dinlenir: Rolling Stones - Ruby Tuesday
0 comments:
Post a Comment